Mitlerin ortaya çıkışı, insan topluluklarının bilişsel yapılanma sürecinin erken bir evresine karşılık gelir. Bu dönemde gözlemlenen doğa olaylarının sistematik açıklaması bulunmadığından, çevresel verilerin işlenmesi soyutlama kapasitesi ve temsili model kurma yeteneği ile gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte hayal gücü, bilgi üretiminden önce işleyen temel araç konumundadır.
Erken insan zihni, çevresel uyaranları kategorilere ayırırken nedensellik bağlantılarını kuracak veriye sahip değildi. Buna karşın zihinsel temsil oluşturma becerisi, gözlemlenen olgular arasında anlam ilişkileri kurmasına olanak sağladı. Mitolojik yapıların temel işlevi bu ilişkisel düzenin ilk biçimini oluşturmaktır. Bu durum, mitolojilerin oluşumunda hayal gücünün bilgiye göre birincil rol üstlendiğini göstermektedir.
Mitlerin farklı kültürlerde tekrarlanan motifler içermesi, bu yapıların sistematik ortak bilişsel süreçlerden türediğini destekler. Gök cisimlerinin döngüsel hareketleri, meteorolojik olayların değişkenliği, canlılığın ortaya çıkışı ve sona erişi gibi fenomenler, kavramsal çerçeve gerektiren verilerdi. Bu fenomenlere yönelik erken açıklama girişimleri, düzen üretme eğilimiyle birleşerek çeşitli mitolojik modellerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu modellerin başlıca örnekleri arasında kozmik yumurta, dev organizma, ilk kaos, düzen kurucu bilinç ve döngüsel evren gibi kavramlar yer alır.

Mitlerin ortaya çıkışını belirleyen bir diğer unsur, toplumsal sürdürülebilirlik ihtiyacıdır. Erken toplumlar, davranış örüntülerinin düzenlenmesi için ortak sembolik çerçevelere ihtiyaç duyuyordu. Mitler, bu sembolik çerçevede normatif düzeni, toplumsal hiyerarşiyi ve çevresel tehlikelere verilen tepkileri yapılandıran bir mekanizma işlevi gördü. Mitolojik anlatılar bu nedenle yalnızca kozmolojik açıklama değil, sosyal düzen aracı niteliği taşır.
Mit yapılarının epistemolojik işlevi, bilinmeyen olguların belirli temsil modelleri üzerinden anlamlandırılmasını sağlamaktır. Bu özellikleri nedeniyle mitler, bilgi üretiminin ön aşaması olarak değerlendirilebilir. Bilgi, mitolojik çerçevede oluşturulan kavramsal iskelet üzerinde ilerleyen bir sonraki safhayı temsil eder. Dolayısıyla mitlerin kökeni, modern bilimsel düşüncenin tarihsel ön koşullarından biri olarak görülebilir.
Mitolojiden erken bilime geçişte temel değişken, gözlemsel doğrulama arayışının ortaya çıkmasıdır. Ancak bu aşamaya gelinceye kadar mitolojik anlatılar uzun süre işlevsel bilgi düzenleyicileri olarak varlığını sürdürmüştür. Bu durum, insan zihninin evreni açıklama sürecinde hayal gücünü bilgi üretiminden önce kullandığını ve bilgi sistemlerinin gelişiminin başlangıç noktalarında bu hayal gücü modellerinin belirleyici olduğunu gösterir.
Bu bölümde sunulan çerçeve, mitlerin kökenini kültürel, bilişsel ve yapısal düzeylerde inceleyen genel bir analiz niteliği taşır. Mitlerin nasıl evrildiği ve daha sonra erken bilimsel düşünceye nasıl zemin oluşturduğu bir sonraki bölümün konusudur.



